NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ عَوْفٍ
الطَّائِيُّ
أَنَّ
الْحَكَمَ
بْنَ نَافِعٍ
حَدَّثَهُمْ
حَدَّثَنَا
ابْنُ
عَيَّاشٍ
عَنْ ضَمْضَمِ
بْنِ
زُرْعَةَ عَنْ
شُرَيْحِ
بْنِ
عُبَيْدٍ
عَنْ أَبِي
رَاشِدٍ
الْحُبْرَانِيِّ
عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ شِبْلٍ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نَهَى عَنْ
أَكْلِ
لَحْمِ
الضَّبِّ
Abdurrahman b. Şibl'den rivayet
olunduğuna göre;
Rasûlullah (s.a.v.)
keler etini yemeyi yasaklamıştır.
İzah:
ed-Dabbü:
Sürüngenlerden, dört ayaklı ve kuyruğunda boğumlar bulunan, kertenkeleye benzer
fakat ondan biraz daha büyük olan bir hayvandır.
Avnü'l-Ma'bûd yazarının
açıklamasına göre, bu hayvan asla su içmez, yedi yüz sene yaşar, kırk günde bir
damla idrar akıtır. Dişlerinin tümü tek bir bütün halinde olduğundan dişleri
dökülmez;
BezIü'I-Machûd
yazarının DümeyrîninHayâtü'İ-Hayevân isimli eserinden naklettiğine göre, bu
hayvanın dişisinin de erkeğinin de cinsel organları çift olur. Bazen erkek
kelerler, yavruları yumurtadan çıktığı zaman yumurtaları bozduklarını
zannederek onları yerler.
Görüldüğü gibi bu babda
gelen hadislerden 3793 numaralı hadis-i şerifte Hz. Nebi'in keler yemediği
fakat sofrasında keler yendiği halde neh-yetmediği ve sükutla karşıladığı; 3794
numaralı hadiste Hz. Nebi'in keler etinin haram olmadığını söylediği, fakat
şer'îbir sakıncadan dolayı değil de kendi tabiatından gelen bir tiksintiden dolayı
onu yemediği ifade ediliyor.
3795 numaralı hadis-i
şerifte ise Hz. Nebi'in keler yemeyişinin bir başka sebebi daha açıklanıyor ki,
o da İsrailoğullarından hayvan suretine çevrildiği bilinen kimselerin keler
suretine çevrilmiş olması ve dünya yüzünde yaşayan kelerlerin o insanların
neslinden gelmiş olması ihtimalidir. Gerçekten keler cinsinin o insanların
neslinden geldikleri kesin olarak bilinecek olursa bu hayvanların asılları
insan olması cihetİyle etlerinin haram olması gerekir.
3796 numaralı hadis-i
şerifte ise Hz. Nebi'in keler etinin yenmesini kesinlikle yasakladığı ifade
ediliyor.
Bu babda gelen hadisler
farklı olduklarından ulema bu meselede ihtilâfa düşmüşlerdir.
Bu mevzuda Şafiî
ulemasından İmam Nevevî şöyle diyor:
"Müslümanlar keler
eti yemenin mekruh olmadığında İcma etmişlerdir. Ancak Ebû Hanîfe ile ashabının
keler etinin mekruh olduğunu söyledikleri rivayet edilmiştir.
Kâdî de ulemadan bir
kısmının onun haram olduğunu söylediklerini rivayet etmiştir. Fakat ben sözü
geçen ulemanın bu görüşte olacaklarına ihtimal vermiyorum. Eğer onlar bu
mevzuda böyle diyorlarsa, ilgili nasslara ve aktedilen icmâa ters düşüyorlar
demektir."
Her ne kadar İmam
Nevevî böyle diyorsa da Hafız İbn Hacer, Nevevî'-nin bu sözlerine itiraz
ederek; "Hz. Ali'nin keler etinin mubah olduğunu söylediği Münzirî
tarafından rivayet edilmekte iken, keler etinin mekruh olmadığına dair bir
icmâ olduğundan bahsedilemez" diyor.
Nitekim Ebû Cafer
et-Tahavî de, Şerhu Meâni'1-Âsâr isimli eserinde şöyle diyor: "Ulemadan
bir topluluk, keler eti yemenin mekruh olduğuna hükmetmişlerdir. Ebû Hanîfe
ile Ebû Yusuf ve Muhammed b. el-Hasen de bu görüştedirler. Ebû Dâvûd da bu
mevzuda Abdurrahman b. Şibî yoluyla bir hadis rivayet etmiştir.
Hafız İbn Hacer de
ravilerinİn hepsinin güvenilir kimseler olması dolayısıyla bu hadisin hasen
olduğunu söylemiş ve hadisin senedini tenkid eden Hattâbî ile İbn Hazm'ı,
Beyhakî'yi ve İbn Cevzî'yi tenkid etmiştir.
İbn Hacer, bu mevzuda
gelen hadislerin arasını şöyle te'lif etmiştir:'
"Hz. Nebi,
önceleri yeryüzünde mevcut olan kelerlerin İsrâilo-ğullarmdan hayvan suretine
çevrilen kişilerin neslinden türemiş olabileceklerinden korkuyordu.
Çünkü o kimselerin
hangi hayvanın suretine çevrildiklerini bilmediği gibi, onların üç günden fazla
yaşamadıklarını da bilmiyordu. İşte bu sıralarda keler yemeyi yasaklamıştı.
Hatta pişirilen keler etlerini yere döktürmüştü. Sonra bunun aslını iyi
öğrenmek için beklemeye başladı. Bu sırada da keler yiyenlere ses çıkarmıyordu.
Sonra İsrâiloğullarından suretleri değişen kişilerin üç günden fazla
yaşamadıklarını öğrenince, kendisi tiksindiği için onu yemedi, ama başkasına
onu haram kılmadı ve yemelerine izin verdi. Bu durum keler yemenin helâl
olduğuna, yani tiksinenler için bunu yemenin tenzihen mekruh, tiksinmeyenler
için de helâl olduğuna delâlet eder."[İbn Hacer, Fethu'1-Bârî, XII,]
Hanefi ulemasından Ebü
Cafer et-Tahavî'nin bu ifadesinden kendisinin de Hafız İbn Hacer'in bu
görüşünü paylaştığı anlaşılmaktadır.
Bezlü'I-Mechûd yazan
ise bu mevzuda şöyle diyor:
"Bence Hafız İbn
Hacer'in hadislerin arasım te'lif sadedinde söylemiş olduğu bu sözler,
hakikatten son derece uzak sözlerdir. Doğrusu şu ki, Rasûlullah önceleri keler
etinin yenmesini mubah kılmıştı fakat kendisi tiksindiği için onu yiyemiyordu.
Sonra onun suretleri
değişen İsrailoğullarımn neslinden gelmiş olabileceği ihtimali üzerinde
durarak kendisi yemedi fakat başkalarının yemesine de engel olmadı. Çünkü eşyada
asıl olan mübahlıktır. Fakat daha sonra onun haram olduğunu anladığı için onu
yasakladı. Bunun üzerine keler eti haram oldu. Bilindiği gibi bir meselede
haram ile helâl hükümleri karşılaştığı zaman haram hükmü galib gelir."
Hanefi ulemasından Burhaneddin
el-Merginânî el-Hidâye isimli eserinde Hanefîlerin göüşünü açıklarken, keler
yemenin mekrub olduğunu söylemektedir.[el-Aynî, el-Binâye, IX, 73.]
Bu hadisleri açıklarken
merhum Ahmed Davudoğlu, suret değiştiren İs-râiloğulları hakkında şu görüşlere
yer veriyor:"DümeyrîHayâtü'l-Hayevan adlı eserinde şunları söylüyor:
Ulema, şekil değiştiren insanların yaşayıp yaşamadığında ihtilâf etmişlerdir.
Bir kavle göre yaşarlar. Zeccâc ile Kadı Ebû Bekir İbn Arabî bu kavli tercih
etmişlerdir. Cumhur ulemaya göre böyle bir şey yoktur. İbn Abbas; şekli
değişmiş insan üç günden fazla asla yaşayama-mış ve yeyip içmiştir, demiştir ki
bu söz merfu hadis hükmündedir."[Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, IX,
193.]
3793 numaralı hadis-i
şerifte Hz. Nebi'e keler hediye ettiğinden bahsedilen İbn Abbas'ın teyzesinin,
Ümmü Hafîd binti el-Hâris b. Harb el-Hilâliyye olması ihtimali kuvvetlidir.
Çünkü kocası çöl araplarındandı, kendisi de çölde yaşardı.